Siyasi yazım alanı, ustaların kaleminden çıkan o keskin, o derin analizlerle doludur. Saygıyla okurum o ustaları, pek heves etmem bu topraklara girmeye. Ancak gazetecilik mesleğinin en temel ilkesi, kamuoyunun hakkını gözetmektir. İşte tam da bu yüzden, yazmak istedim.
Sizin de dikkatinizi çekiyor elbet… Bu aralar dönen o “Ali Cengiz oyunları” gözümüzden kaçmıyor. Hatta o kadar acemice, o kadar ustalıktan bihaber yapılıyor ki, gülmekten kendimi alamıyorum. Ama bu oyunlar ne kadar güldürse de, ne kadar göze batar olduğu da aşikar. Ve inanın, bu oyunların arkasında yatan gerçekler, sandığa giden siz değerli vatandaşlarımızın yüreğini sızlatıyor.
Türkiye’nin dört bir yanında, özellikle de Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) kazandığı belediyelerde, seçmen iradesinin sandığa yansıyan gücü ile yerel yönetimlerin işleyişi arasında dikkat çekici bir çelişki yaşanıyor.
Vatandaş, belediyesini mevcut iktidar partisine kaptırmamak adına büyük bir mücadele verirken, seçim sandığından çıkan sonuçlar, ne yazık ki her zaman yereldeki siyasi dinamikleri tam olarak yansıtmıyor. Bu durum, demokrasinin temellerini sarsan, daha derin bir soruna işaret ediyor: Seçimle gelenin, sandıkta kaybedenin gölgesinde kalması.
Belediye başkanlıkları CHP’nin elinde olsa da, meclis üyeliklerinin çoğunlukla Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) üyelerinden oluşması, başkanların ve ekiplerinin işini oldukça zorlaştırıyor. Bu durum, seçmenin kendi belediyesini kendi iradesiyle yönetme arzusuna adeta bir ket vuruyor. Ancak asıl mesele, sadece meclis çoğunluğu değil.
Daha da ilginci, bazı bölgelerde güçlü ticaret erbabının muhalif partilerden oluşması ve mecliste önemli bir ağırlığa sahip olması, bir başka muhalif partiye mensup kişilerin ise bölgenin inşaat işlerini elinde tutarak nüfuz kazanması, belediyenin aslında kağıt üzerinde görünenin aksine AKP tarafından yönetildiği izlenimini yaratıyor. Bu durum, seçmenin sandıkta ortaya koyduğu iradenin, yereldeki çıkar ağları ve güç dengeleri karşısında nasıl anlamsızlaştığını açıkça gösteriyor. Seçmen, sandığa giderken belediyesinin kendi seçtiği anlayışla yönetileceğine inanırken, karşılaştığı tablo, bu beklentinin hayal kırıklığına dönüştüğünü gösteriyor. Bu, sadece bir siyasi çekişme değil, aynı zamanda demokratik temsilin ruhuna aykırı bir durum.
Bu “gizli” muhalif aktörler, periyodik aralıklarla belediyenin kötü çalıştığı yönünde halka karşı bir itibarsızlaştırma kampanyası yürütmekten de çekinmiyor. Bu durum, seçmenin belediyesine olan güvenini sarsarak, yerel yönetimin etkinliğini baltalıyor ve vatandaşın sandıktaki iradesine gölge düşürüyor. Bu taktikler, hem halkın bilgilendirilme hakkına saygısızlık hem de demokratik süreçlere yapılan bir müdahale olarak okunabilir.
Dememmo ki, yerel yönetimlerdeki bu karmaşık ve örtülü çekişme, demokrasiye olan inancımızı sarsıyor ve seçmenin sandığa yansıttığı iradenin nereye takıldığını sorgulatıyor. Unutulmamalıdır ki, yerel yönetimler, halkın en temel ihtiyaçlarına doğrudan temas eden kurumlardır ve bu kurumların şeffaf, adil ve etkili bir şekilde işlemesi, güçlü bir demokrasi için vazgeçilmezdir. Aksi takdirde, sandığa giden her bir vatandaşın umudu, bu gizli çekişmelerin girdabında kaybolmaya mahkum olacaktır.
Sizce bu “Ali Cengiz oyunları”nın asıl hedefi, sadece yerel yönetimleri yıpratmak mı, yoksa daha büyük siyasi planların bir parçası mı?
Görüş Ekle